28 Aralık 2012 Cuma

Ne bileyim ben..

Yani böyle.. bazen bir şey hissedersin. Gerçek sanırsın, o duyguya kanarsın. Yada böyle.. arkadaşlarınla gülersin, mutlusun sanırsın. Hani şarkıda da diyor ya.. "Yalan, kim ne dediyse, ne duyduysan yalan."diye. Biz diyoruz, biz duyuyoruz. Kendi kendimize yalan söylüyoruz. İyiyim diyoruz, belki iyiyiz ama mutlu değiliz. Şarkıda da diyorya, "Bilirsen unutamazsın." biz bildiklerimizden dolayı mutlu olmaıyoruz, daha doğrusu unutamadıklarımızdan dolayı. Şarkı bize daha çok gerçekleri söylüyor.. ama biz duyarken dinlemek istemiyoruz. O kadar çok şarkı var ki bizi bize anlatan, çokluğundan içinde kaybolmuşuz, benliğimizi bulamıyoruz. "Uzaksan duyamazsın.." diyor şarkı. İki insan aynı odada bulundukları halde neden birbirlerine bağırırlar? Aralarında büyük bir mesafe yok ki duyamasınlar. Aslında o mesafe var. O mesafe onların kalplerinde var. İk kalp birbirinden o kadar uzak düşüyor ki, karşındaki kişinin seni duymadığını düşündüğün için dibinde bile olsa bağırıyorsun. Peki birbirini seven iki sevgili neden fısıldaşır? Kalpleri o kadar yakın ki, gürültüye gerek kalmıyor, onlarda fısıldaşıyorlar.
"Susarken anlatamazsın, belkide.. ne bileyim ben.."
Evet insan susarken anlatamaz. Ama gözler susmadıkça, karşıdaki kişinin hala anlama olsaılığı var. Yada, ne bileyim ben. Şarkı sadece çok anlamlı. Bunu niye yazdım bilmiyorum, belkide içimden geldi..


24 Aralık 2012 Pazartesi

Icimde ki siyah beyaz Sehir.



Icimde her gün baska bir sarsilti yasaniyor. Icimde ki kocaman sehir, her gün daha cok yipraniyor. Git gide cogaliyor yanginlar, daha cok binalar yikiliyor. Sevdiklerime giden köprüler daha cabuk kiriliyor. Istesem de gidemiyorum artik onlara. Artik daha soguk icimde ki sehir. Daha bi gri. Daha cok kar yagiyor. Renklerimi kaybetti benim sehrim. Soldu beyaz bir gül gibi. Soldu icimde ki sevgiler. Köreldi duygularim. Daha bi yalnizim. Daha bi yalniz.

15 Aralık 2012 Cumartesi

13 Aralık 2012 Perşembe

Nostalji ve ben.


O kadar nostaljik anlar yasaniyo ki icimde, hele de bu sonbahar ve kis aylarinda. Böyle bir pismanlik, bi üzüntü, bi degisiklik ne biliyim cok sacma sapan igrenc duygular iste. Özlem, hele de o baya bi var. Yani böyle eskiyi özlüyorum, bazen hic olmamis seyleri özlüyorum. Bazen cok güzel seyler oluyoki, cok güzel ama olmasi mümkün olmayan seyler. Ama oluyo.. Sonra uyaniyorum, bu sefer icim aciyor. Hic olmasa iyiydi yani, ben o rüyalari görmezsem, o duygunun ne kadar güzel oldugunu bilmezsem, o duyguyuda özleyemem ya. Rüyada görünce özlüyorum. Mesela eskiden bir arkadasimi rüyamda görüyorum, eskisinden daha iyiyiz. Böyle kardes gibiyiz, cok güzel.. gülüp eglenmeler falan. Ama bu bugün bu hayatta olmayacak bir sey mesela. Ah ah, beynim ne bicim oyunlar oynuyo bana. Suan icki helal olsa, icer kafayi bulurdum. Bende kafayi bulamayinca napiyorum, uyuyorum. Bazen rüya görüyorum, bazen görmüyorum.. ki, görmeyince daha iyi oluyor, bazen.. Af ya, amaan.

3 Aralık 2012 Pazartesi

"I don't have to do something"


Bazen her şeyden sıkıldığınız olur. Böyle bi bıkkınlık çöker üzerinize. Canınız hiç bir şey yapmak istemez falan. Çok gıcık bir duygu o ya. Telefonlar çalar açmak istemezsiniz, açmanızı beklerler.. İlla sizden bir şey bekliyecekler ya.. beklerler. İşte arkadaşlar aralarında toplanır, sizide çağırırlar.. Evden çıkmak istemezsiniz Erinirsiniz daha doğrusu. Sonra yine konuşmaya başlarlar niye gelmedin, önceden her çağırdığımızda gelirdin vs. vs. Ya adı üstünde önceden. Şimdi çağırdınız gelmedim canım istemedi demek ki kim takar. Kendi aralarında saçma sapan beklentiler içine giriyorlar. Bi yalnız bırakın lan beni. İnsanlardan bir şey istediğim yok, kendi kendinize yapıyosunuz sonra şunu yaptım aman bunu yaptın. Ben mi yap dedim, yoo. O mu yap dedi yoo. Niye yapın, canım istedi. O zaman sonradan hoomurdanma. Bir de kurallar çıktı. İşte ne biliyim okulda telefon yasağı. Tamam derste yasak onu anladım, tenefüste niye yasak. Tenefüste ders mi işliyoruz adı üstü tenefüs kafamızı dağıtmak için verdiğimiz mola. Sonra evdeki kurallar. Hafta içi sadece 1 saat bilgisayar. Bir saat benim nereme yetsin, pardon. Peki sevgili peder ve ana, hafta sonu kaç saat biçtiniz.. Hafta sonu mu, ıı, zaman yok ama çok oynayamazsın. Ya istersem geceden sabaha kadar pc başında dururum. Sizi rahatsız mı ediyorum, bi zararım dokunmuyo, memnun olacağınıza huysuzlanıyosunuz. Ben kural mural istemiyorum. Sorumluluk da istemiyorum. Bir an önce ayrı bi eve çıkayım, o bana fazlasıyla yeter.

2 Aralık 2012 Pazar

This time it's different.



Bu yazıyı okurken lütfen Evans Blue'dan 'This time it's different' şarkısını dinleyiniz.


Hayatınızda bir an gelir, kararlar vermek zorunda kalırsınız. Bazen vermesi zor olan kararlardır, bazense tam tersi. Sonrasını düşünmeden verdiğiniz kararlarla, şansınız yaver giderse memnun olursunuz. Ama genelde sonrasını düşünmeden verilen kararlar insana pişmanlık veriyor. Çevrenizdekiler diyebilir :

-Sana bir seçim şansı verdik. Karar senindi..
+Ama bu seferki başka.. dersiniz sizde.

Size başkadır çünkü. Onlara göre hava hoş. Pişmanlık duygusu da insanın içini yer bitirir hani. Eskileri özler. O kararı vermeden öncekileri. Özler, özler bir daha özler. İyice pişman olur. Bu sefer artk tak eder canına. Gerilere bakmayı kesip, ileri bakması gerektiği anlar. Kararı verdikten sonra halindeki pozitif yanları düşünür.. yada bu kararın ona getireceği güzel şeyleri. Hala özler, yine de ileriyi düşünmeyi bırakmamalıdır. Tekrar pişmanlık duygusuyla boğulup acı çekmektense artık bardağa su dolu tarafından bakmayı yeğler. 

1 Aralık 2012 Cumartesi

Kütüphane



Kalp bir  kütüphanedir. Duygularimizda kitaplar. Kitaplari kütüphaneden cikartamazsiniz ama hangisini okuyacaginiza siz karar verebilirsiniz. Ask, nefret, mutluluk, üzgünlük, umutluluk, umutsuzluk vs vs. Kontrolu ele almanin zamani geldi. Kalbiniz sizi degil siz kalbinizi yonetin. Kararlarinizda kalbinizin yeri olsun ama tum karar ona ait olmasin. O sevecektir ve beyniniz buna anlam bulmaya calisacaktir. Sonuc olarak kalp sevmekle yetinebilecekken beyin bir anlam cikartamayip size aci verecektir. (siz kim oluyosaniz bu sirada) Insanlarin kalbinize girmesinde sorun olmamali. Yani su sekil dusunun. Bilgisayarinizin harddiskinde belirli bir miktar yer vardir. Ne kadar doluysa pc hizida ona gore degisir. Kalbinizi cok doldurursaniz beyniniz yavaslar. Bilirsiniz kalp dolarken beyin bosalir. Bir sinir belirleyin. Insanlar kalbinize girsin ama beyninizi ellemesin. Zira yasanacak bir hayatiniz, birde kullanacak beyniniz var. Ask bir kitaptir. Kalbinizden atamasanizda, okuyup okumayacaginizi siz belirlersiniz.

Let me go.



Beynimdekiler hiç susmuyor. Let me go.. Let me go falan. Bağırıp duruyorlar..

Eğer düşüncelerimi salabilseydim buraya yazma ihtiyacı duymazdım. Yazmak daha kolay geliyor. O zaman ben de yazıyorum işte.. 

Bir yazı.


Her insan değişir. Ama o insanları değiştiği şekilde kabullenmemiz gerekir. Mesela en değer verdiğiniz kişi değiştiği zaman bu size biraz koyar, ama onu artık geri eski haline getirmeniz zordur. Eğer o bu halini sevmiyorsa, ona da değişmiş denmez zaten. Bana en değer verdiğim kişi, uzun bi süre sonra tekrar görüştüğümüzde 'Ben değiştim' diyip duruyordu. Çünkü benim onu hala eski o gibi beklediğimi biliyordu. Bunun farkına uzun bir süre sonra vardım ve hakkatten koydu. Şimdi ben onu bu haliyle kabul ediyorum, ama ondan uzak duruyorum. Çünkü çok değişmiş. Artık onunla aramda tek şey anılarımız, evet bu da koyuyor. Eğer insanlara çok değer vermezsem, değiştiklerinde de koymaz. Çünkü her insan değişir. Tabi belki siz onun değiştiği halini daha çok sevebilirsiniz, eskisinden iyi olur ve kabullenmeniz zor olmaz. Peki güven? Ben o değişen değer verdiğim kişiye artık güvenemiyorum. Ama onu özlüyorum, anılar çıkmıyor ki aklımdan, bazen hafızamı yitiriyim istiyorum. Güven o kadar zor bir şey ki, herkese kolayca güvenemeyiz, kendimizide öyle kolay güvendiremeyiz. Her insanın bizi ilk görüşünde bize güvenmesini bekleyemeyiz. Yada bir kişiye karşı çok beklentilerimiz olmamalı. Hayal kırıklığına uğrarsınız. Bu da çok sinir bozucu aslında, ben benden bir şey beklenilmesini istemiyorum. Bu beni sorumluluk sahibi yapıyor. Benim zaten yeterince sorumluluğum var.. Benden beklenilen şey yapabileceğim şey se, yada ne bileyim işte yapmaktan hoşlandığım bir şeyse yaparım.. Ama benden çok beklentileri olanlara sesleniyim.. Beklemeyin. Hatta siz okuyanlar, birilerinden çok bir şey beklemeyin.. Kimi yapar, kimi beklediğiniz biri olur.. Ama kimisi olmaz, kimiside beklediklerinizi yerine getiremez.. Hayal kırıklığına uğrarsınız. Peki ya sorumluluklar..? Ben onlarıda hiç sevmiyorum.. ama olmazsa olmuyor. Ailemin benden çok beklentisi varsa, hayal kırıklığına uğrarlar, ama onlarında sözünden çıkamam.

Sorumlulukları hiç sevmiyorum. Neden istediklerimi yapamıyorum ki. Bazen bi motorum olsun, motora atlayıp gidiyim bi uzaklara istiyorum. Bi kaçıyım sorumluluklarımdan, benden beklentisi olan insanlardan. Bi yalnız kalayım istiyorum. Ya da mesela @Apocalypse gelebilir. Yada onunla başka bi yerde buluşuruz. Benim @Apocalypseden beklentimyok, onunda benden beklentisi yok. Kafamıza göre yaşıyoruz. Adaya giderken yanınıza ne alırdınız deseler, Çantam, Günlüğüm bir de @Apocalypse olurdu :D.. Ama yok işte, keşke beni bi adaya gönderseler, bomboş kimsenin olmadığı bir ada.. İşte ben de böyleyim.. Hayattan da beklentilerim çok, ama o beklentilere bağlanmıyorum. Ben her gün adaya gitme hayali kurmuyorum mesela. Bi bunu yazarken düşündüm, ha fena olmaz ama gönderemezler ki. Boş ada yok :D belki vadır.. Her neyse.. Son olarak toparlıyalım, çok şey beklemeyin, fazla değer vermeyin, çabuk güvenmeyin ve ve ve işte.. artık bu yazıdan kendiize çıkardıklarınız varsa onlar.. :)